Fatime Zerya Önler ile Röportaj

     1-Bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? 
     Ben Fatime Zerya ÖNLER. Resmiyette Zerya yok tabi. Sevdiğim bir isim ve ‘Gönül-Yürek’ manasına geliyor. Doğma büyüme Siverekliyim. Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilgiler Öğretmeni mezunuyum. (2021) İlk eserim ERİHNÂ ve bir gençlik romanı.

     2- İlk eserinizin Erihnâ olduğunu söylediniz. Oradan devam edelim. Yazmak istediğiniz ilk eser miydi?
     Ben, Erihnâ için; düşünce olarak değil, eylem olarak ilk göz ağrım diyorum. Aslında ilk yazmak istediğim eser, yaklaşık on beş sene boyunca üzerinde düşündüğüm bir hikâye. Ancak eğer bir eser üzerinde çok düşünmüş ve onunla büyümüşseniz onu kolay kolay kaleme alamıyorsunuz. Çünkü her olayı sizin bir parçanız oluyor ancak kitabın oluşabilmesi için de onlarca olayı silip atmanız gerekiyor. Bende kendimden olan bu parçalara kolay kolay dokunamıyorum. Aynı zamanda o eseri yazmak beni korkutuyor açıkçası. Çünkü üstünde hala düşünmeye devam ediyorum. Özelikle sıkıldığım zaman en iyi arkadaşım oluyor. Tutup da onu kaleme almaya kalkışırsam o kitaptan bağımsız düşünemeyeceğim bir daha. Hatta zihnime almaya bile korkar hale geleceğim. Zira düşündükçe yeni fikirler doğacak. Keşke şu olayı da ekleseydim dememek adına yazmaya ağırdan devam ediyorum. En azından o kitabım için.

     3- Erihnâ adlı kitabınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?
     ‘İlk göz ağrı’ insanlar için özeldir. Erihnâ da benim için öyle. Bir çok yönüyle bana benzeyen aynı zamanda bir çok yönüyle de bana benzemeyen bir karakter Erihnâ. Kitabın konusunun nasıl fikir edindiğimi hatırlamıyorum çünkü zihnim yeni fikirleri çok fazla doğuruyor ve bir çok eserimin tam olarak ne zaman parladığını bilemeyeceğim. Hatta kimini rüyalarımda gördüğümü söyleyebilirim. Bu konuda zihnim fazlasıyla aktif. Tek bir cümleden koca bir kitap çıkartabiliyor.
    Erihnâ, ilk anlamıyla ‘Bizi rahatlat’ diğer anlamıyla ise ‘Bize göster’ manalarına geliyor. Kitapta, ‘İyileştiğini bize göster’ anlamında kullandım. Aynı zamanda karakterimizin lakabı.
    Eserde Erihnâ bir kanser hastası ve hastanedeki dostlarına umut olmaya çalışan, oldukça enerjik, güleç yüzlü, heyecanlı, çizim yeteneği mükemmel olan bir kız. Ancak birde perdenin arka tarafındaki sakladığı yönü var. Eğlence ve dramın yoğun işlendiği, aynı zamanda umut kavramı üzerinde durulmuş bir eser.
     Kitabı yazarken fikir olarak bambaşka bir konusu vardı aklımda fakat garip ve belki de saçma gelecek ama yazarken kalem, beni götürmek istediği yere götürdü ve karşınıza böyle bir eser olarak çıktı.

     4- Erihnâ ile ilgili ilginç bir anınız var mı?
     Var. Erihnâ, hastalığından ötürü saçları olmayan bir karakter. Ve ben bu duyguyu çok merak etmiştim. Yazarken saçlarımı kazıtmayı düşünmüş ancak annemin kızabilme olasılığından ötürü buna cesaret edememiştim. Fakat bu merak duygusuna yenik düşüp bir kaç ay sonra saçlarımı tamamen kazıtmıştım. Tabi neden kitabı yazarken kazıtmadım diye hayıflandığım çok oluyor.

     5- Bir yazar olmaya nasıl karar verdiniz?
     Evet bunun net bir cevabı var. Onuncu sınıfı bitirmiş ve yaz tatiline girmiştik. İstanbul’dan kuzenim gelmiş, ablamla beraber, dedemin evinde oturup sohbet ediyorduk. Bu esnada yazarlıktan konu açıldı ve ben hayatım boyunca aradığım şeyin aslında yazarlık olduğuna ilk kez o zaman kanaat getirdim. Yazar olmalıyım dedim ve sanırım bu yolda ilk küçük adımları atıyorum.

     6- Genel itibarıyla hangi konuları işliyorsunuz?
     Ben kendimce renkli yazar olarak tabir ediyorum kendimi. Çünkü her türlü konuyu işlediğimi söyleyebilirim. Evet yalnızca iki kitabım yayınlandı fakat yayınlanmamış eserlerime, düşüncelerime, fikirlerime baktığımda nerdeyse tüm konuları ele aldığımı görüyorum. İşte bunlar: Savaş, tarih, din, aşk, kültür, fantastik, psikoloji, siyasi...

     7- Kitaplarınızın konularınızı nasıl buluyorsunuz?
     Açıkçası temel bir düzeni yok. Düşünce olarak aktif olduğum her saat ilham gelebiliyor. Kitap okurken, film izlerken, yürürken, konuşurken, uyurken vs...

     8- Bir roman ve bir hikaye kitabı yazdığınızı görüyoruz. Şiir de yazıyor musunuz?
     Açıkçası şiir konusunda çok başarılı olduğumu söyleyemem fakat yazıyorum. Tabi özellikle roman ve beraberinde hikâye kitapları yazmayı seviyorum.

     9- Kitap kapaklarınızın basit ama ilgi çekici çizimler olduklarını görüyoruz. Neler söylemek istersiniz bu konuda?
     Eğer yeteneklerimizi seçme hakkımız olsaydı ben bir ressam olmak isterdim. Evet yazar olmak dünyanın en güzel duygusu ancak ressam olmak da öyle. Bana çok daha olağanüstü geliyor çünkü.
     Kitap kapaklarımı kendim tasarlıyorum ancak çizim yapma yeteneğim olmadığından ötürü onu başkalarına çizdiriyorum. Mesela ilk kitabımın kapağını yazar arkadaşım Nisa Eser’in ablası Nazife Parlak çizmişti. İkinci kitabımın kapağını ise öğrencilerim, Ayşe ve Meryem beraber çizmişlerdi.
     Ve bunu neden yapıyorum? Kitaplarımın daha da özel olmasını istiyorum. Sadece içeriği ile değil kapağıyla, rengiyle, duruşuyla bir fark ve etki yaratmasını istiyorum. Bu sebeple böyle bir tercihte bulunuyorum.

     10- Bize son kitabınızdan bahseder misiniz?
     Elbette. Bu eser, 6 Şubat sürecini anlatan hikâye tarzı bir düşünce yazısı. Hatta bir eleştiri kitabı da diyebiliriz. Bizi, hepimizi eleştiren...
     Okuyucular, kitapta iki farklı karakter ile karşılaşacaklar. Bir karakter hep aynı kalırken diğer karakter hep değişecek. Değişmeyen karakter hayatı temsil ederken, değişen karakter ise vefat eden vatandaşlarımızı temsil ediyor olacak. Konu işleniş yönünden biraz farklı ve bende gidenleri unutmamak adına böyle bir yöntem seçtim.
     Ayrıca bu kitabın tüm geliri, depremzede çocukların eğitimi için harcanacak.
     Yine kitabın bazı noktalarında bilindik cümlelere denk geleceksiniz. Okurken belki o berbat güne gidip geri döneceksiniz... Amacım acıyı hatırlatıp durmak değil aslında, asıl niyetim hatırda tutarak hepimizi korumak. Başka bir felakete karşı... Sağ olarak kalabilmek adına...

     11- Biraz da kendinizden bahsetmenizi istiyorum. En sevdiğiniz yönleriniz?
     Sanırım buna vereceğim en iyi cevap, kafamın rahat olması. Ufak tefek, bazen de büyük şeyleri kafama pek takan biri olmuyorum. O yönden rahat bir insanımdır. Bununla beraber insanların ne söylediği asla umrumda olmaz. Yine okuduğum bölümden olsa gerek bir çok alanda bilgi sahibi olmam. Son olarak da çok çabuk sinirlenen biri olmamam. Sanırım kendimle ilgili en sevdiğim özelliklerim bunlar.

     12- Şikayetçi olduğunuz yönleriniz nelerdir?
     Sanırım dilimin peltek, dudak tembelliğimin üst seviyede, isim hafızamın berbat ve konuşurken kavramları unutma özelliklerimi ilk sıralara dizebilirim.

     13- Yazmak dışında yapmaktan hoşlandığınız şeyler?
     Muhtemelen bu soruya vereceğim ilk cevap film izlemek olur. Sinemaya hep bir merakım olmuştur. Özellikle kamera arkası. İleride bir yönetmen olursam şaşırmayın. Yine fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Bu konuda bir eğitim almadım ancak az da olsa başarılı olduğumu söyleyebilirim. Ve elbette kitap okumak, şiir dinlemek hayatımın bir parçası...

     14- Hayatınızı etkileyen bir hikayeniz var mı?
     Aslında beni derinden etkileyen iki farklı hikâyem var ancak ben yalnızca birini, beni diğerinden daha az etkileyen olayı anlatmak istiyorum. Daha çok etkileyen olayı anlatmıyorum çünkü onu daha özel bir yer için saklıyorum.
     Olay şu: On ikinci sınıfın, ikinci döneminde edebiyat öğretmenimiz bizden on yıl sonra kendinizi nerede gördüğünüzü yazın demişti.
 “Kendimi on yıl sonra; sayın Fatime ÖNLER, sizi ödülünüzü almanız için sahneye davet ediyoruz.” Cümlesine benzer bir hayalimi yazmış ve teslim etmiştim. Tam olarak bir kaç ay sonra hikâyemi gönderdiğim bir yarışmada mansiyon ödülü almaya hak kazandım ve beni sahneye davet edip ödül takdim ettiler. Ki bu benim dönüm noktalarımdan biri oldu.

     15- Son olarak okuyuculara neler söylemek istersiniz?
     Bana göre devam etmek, başlamaktan daha zordur ki bunun sıkıntısını gündelik hayatımda fazlasıyla yaşıyorum. Okuyucuya değil de kendime tavsiyede bulunmak istiyorum. Çünkü buna gerçekten de ihtiyacım var.
“Zaman tahmin ettiğinden de çabuk geçiyor Fatime. İmkansıza inanmıyorsun ama bu yeterli değil. Arada mucize beklediğini iyi biliyorum fakat sen insansın. İnsanlar çabalarıyla bir yerlere gelir. Tembelliği bırak, aklını başına al ve ertelemekten vazgeç. İnanıyorsun başaracağına ama geç kalıyorsun. Artık bundan vazgeç! Beni, kendini anlıyorsun değil mi? Sesi seviyorum ve sana güveniyorum!..”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FİLM TAVSİYELERİ

Kitaplarıma Ulaşmak İçin